sevgi diyarı > Mesaj Panosu > bende geldim araniza............

bende geldim araniza............


GönderenMesaj

Yiğit (ts1112511870)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
307
17 Temmuz 2008 Perşembe 12:50:25
MUTLULUK

Kendini çok ama çok üzgün ve yalnız hissettiği bir gün, çayırda yürürken, bir çalıya küçük bir kelebeğin takıldığını görür.
Kendini kurtarmak için çabaladıkça, dikenler onun narin bedenini daha çok hırpalar.
Küçük yetim kız dikkatle kelebeği kurtarır. Uçup gitmek yerine, kelebek güzel bir periye dönüşür.
Kız gözlerine inanamaz.
Peri, kıza, "Senin essiz iyi kalpli davranışın için, sana bir dilek dileme hakki veriyorum."der.
Kız bir an düşünür, sonra "Mutlu olmak istiyorum." der.
Peri "Peki" der, ona doğru eğilir ve kulağına fısıldar.
Sonra da ortadan kaybolur.
Kız büyüdüğü sürece, ondan daha mutlu kimse yoktur.
Herkes ona mutluluğunun sırrını sorar. O ise gülümser ve "Sırrım, küçük bir kızken iyi kalpli bir periyi dinlemiş olmamdır."der.
Yaşlanıp, ölüm döşeğine düştüğünde, komşuları etrafına toplanırlar.
Sırrının da onunla birlikte yitip gitmesinden korkmaktadırlar. "Lütfen bize söyle" diye yalvarırlar. "İyi peri sana ne dedi?"
Sevimli yaşlı kadın gülümser ve "Bana söyle söyledi" der:"ne kadar güvende, ne kadar yaşlıya da genç, zengin ya da fakir olursa olsun herkesin sana ihtiyacı var"

Gül (akgül)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1235
17 Temmuz 2008 Perşembe 12:52:18
HERKEZİN SANA İHTİYACI VAR

Yiğit (ts1112511870)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
307
17 Temmuz 2008 Perşembe 12:53:41

YAŞADIKLARIMDAN ÖĞRENDİĞİM BİRŞEY VAR


Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği

İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya

Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin

İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına

İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına

Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın

Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara,göğe,bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana
Ataol BEHRAMOĞLU

Yiğit (ts1112511870)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
307
17 Temmuz 2008 Perşembe 12:55:55

Zemherinin ayazında
Akşamın geç vakitleri
Kuş uçmaz
Su akmaz.
Bıçak gibi kesiyor
Deli poyraz.

İndirmiş kasketini
Gözün üstüne
Dayamış sırtını
Soğuk duvara.
Issız bir yerde
Köşe başında
Yalnız bir adam
Ağlıyor,sessizce.

Donmuş parmakları
Kırılıverir dokunsan.
Düğümlenmiş boğazı
Konuşamaz sorsan.
Çökmüş dizin üstüne
Perişan.
Ne derdi var,bilinmez.
Yalnız bir adam
Ağlıyor sessizce.

Hayata küsmüş
Heybetli adam
Çık kabuslarından
Ağlama boşuna.
Bak yıldızlara
Sarıl umuda,
Yeni bir hayata.

Gül (akgül)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1235
17 Temmuz 2008 Perşembe 12:57:06
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara,göğe,bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana

Gül (akgül)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1235
17 Temmuz 2008 Perşembe 12:58:12
İYİYİM ELVAN UĞRAŞIYORUM İŞTE HAYATTLA

Yiğit (ts1112511870)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
307
17 Temmuz 2008 Perşembe 12:58:15
Titrek sesini aksamin ayazina katarak
Ve içten içe aglayarak anlatiyordu...
Sözlerine helalinden saf, temiz,berrak
Hayaller katiyordu

Aksami seviyordu sözcükler
Anlamlar tam bir gece asigi
Dislere beyaz bir peçe gibi
Örtünüyordu gülücükler....

Bir sessiz çiglik bekleniyordu
Bir sessiz inleyis hatta
Her nefese bir hicran tohumu
Özenle ekiliyordu

Parmak uçlarinda bir tatli uyusukluk
Sanki kevser serhoslugu dimagda
Nizami adimlarla canevinden
Yorgun ordular çekiliyodu

Anlatiyordu
Sesi ötelerden bir müzik...
Notalardan gönüller dökülüyordu
Oluk oluk kan akiyordu gözlere
Gözlere hilkatten sürmeler
Çekiliyordu

Anlatiyordu
Sözcüklerin suskunluguna inat
Harflerle vurusuyordu, cümlelerle dövüsüyordu
Yedi kat gökten noktalar düsüyordu

Bir küçük kizin zemheri ayazinda
Elleri üsüyordu
Her kar tanesiyle birlikte gökten
Bir çift eldiven düsüyordu...

Titrek sesini aksamin ayazina katarak
Ve içten içe aglayarak anlatiyordu...
Sözlerine helalinden saf, temiz,berrak
Hayaller katiyordu
.
Vahdet Nafiz Aksu

Yiğit (ts1112511870)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
307
17 Temmuz 2008 Perşembe 13:00:22

cankız sen hayqatla ugraşıyon hayatta işi bıraktı benle ugraşıyor başka işi ypok sanki hafta sonu tatili yok gibi

.hiç hayat rapor almıyıor daimi çalışıyor yahu

Gül (akgül)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1235
17 Temmuz 2008 Perşembe 13:10:43
DOĞRU SÖYLÜYORSUN YİĞİT AMA SIKMA CANINI DÜZELİR ELBETTE HAYATIN SENDE BAŞKA UĞRAŞACAĞI İNSANLAR VARDIR SIKMA CANINI.

Gül (akgül)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1235
17 Temmuz 2008 Perşembe 13:15:57
Karşımdasın işte...
Bana bakmasan da oradasın, görüyorum seni.
Ah benim sevdasında bencil, yüreğinde sağlam sevdiğim.
Kalbime gömdüm sözlerimi, ceset torbası oldu yüreğim.
Tıkandığım o an,
elimi nereye koyacağımı şaşırdığım o an işte,
aklımdan o kadar çok şey geçti ki takip edemedim.

Ellerim boşlukta, ben darda kaldım.
Ellerim buz gibi, ben harda kaldım.

Bir senfoni vardı kulağımda çalınan,
bitti artık hepsi...
Köşeme çekildim, hani hep kaldığım köşeme.

Gül (akgül)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1235
17 Temmuz 2008 Perşembe 13:16:53
Bir dilin bütün sözcüklerini kullansam,
Seni tarif edemeyeceğimi biliyorum.
Ulaşılmaz oldun hep
Dokunmak,hissetmek ve dolu dolu yaşamak isterken seni
Kocaman bir yalnızlıktı payımıza düşen
Payıma düşen herşeyi erteledim
Ama erteleyemediğim birşey vardı sana benziyordum

Su olsan dokunduğumda bozulurdun
Bozulmayandın
Gidilecek bir yer olsan sonu olurdu,
Sonu olmayandın
Uykuda görülecek bir rüya olsan uyanırdım,
Beni rüyamdan uyandırmayandın..
Simsiyah saçlarım olsun istiyordum
Ama baktım değil...

Ogün seni gözlerinden,anafatmadan,üç ırmağın
Birleştiği yerinden öpeyim desem
Aklıma ırmaklar gelir...

Düşünki yılan dağından aşağı iniyoruz,
Ve dünyada sadece iki kişilik türkü kalmış
Onu söylüyoruz.
Öyle birşeysin sen
Seni düşündükçe yoruluyorum desem
Dünyanın en büyük yalanı olur
Yalanım yok....

Bugünden yarına ne kalır bilmem
Ama sen kalırsın,
Tıpkı yatağı değişmeyen bir ırmak gibi
Yaşadıklarımız azdı
Zamana sığmadık yaşamak isterken herşeyi..
Bugün şarkı söylüyorsam
Yarın şarkı değil,
Şarkı gibi seni yaşamak isterim..


Bazen yasaklandın bana bazen
Bir suç gibi boynunda taşıdım seni
Yedi telli sazınla bile anlatamadım
Sen bir uçurum gülüydün
Ellerimi her uzattığımda bin kırıkla geri döndüm
Uzundun,inceydin,dokunduğumda,
Nereli olduğumu seninle hatırlardım
Bana hep kendimi hatırlatansın

Uzaksın,yakınsın,özlenensin ama bugün değil
Yarın gibiydin sen
Bugün herşeyi değiştirmek için çabalarken
Sen değişmeyen olarak duruyorsun karşımda
Kabül ediyorum
Dünyaya bu kalsın ama sen bilme
Dünyada kaç iklim,kaç zulüm,kaç ölüm var
Bir seni bunların karşısına koymak nasıldır bilemezsin
Bilme....

Bugün her ölümle biraz ölürken,
Seni düşündükçe hayata dönüyorum yeniden
Gecenin eb karanlık yerindeyim
Bir sigara ateşinin aydınlattığı kadar ışık bile olsan
Yinede istiyorum seni
Sadece benim seni anladığım
Kimsenin unutmamak için defterde not düşmediği
Ama hayatımda hep bir dipnot olarak kalan
Kendi yasaklarım gibi unutmuyorum seni.
Dağları delmiyorum
İnmek istiyorum oralardan
Hepiniz gibi aynada saçlarımı taramak
Günaydın der gibi sokağa fırlamak
Ve şarkı söylemek istiyorum.

Adına aşk diyorlar,gelecek diyorlar
Bana yetmiyor.
Her şarkımda sana bir adım daha
Yaklaşmak istiyorum.
Bir başka dilden seviyorum seni
Kırmızıdan daha uzundur
Gelincikler gibi bir mevsim değil
Dört iklim köşe buçak.
Kim ne derse desin
Geri dönecek yerim yok
Bir kentin ortasında
Çığlık çığlığa bağırarak tek başıma kalsamda
Yinede seviyorum seni
Bu bir suç duygusudur
Kendimi ihbar ediyorum.....

Gül (akgül)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1235
17 Temmuz 2008 Perşembe 13:18:51
gözlerinin tuzu yakmaya başlar önce yüzünü
yüzün yanar sanırsın oysa yanan yüreğindir
ızdırabını çektiğin nedir yaşadığın mı yaşayıpta hayatından
atamadığınmı
gene yalnızlığa oynuyorsun zarlarını...
bu kumarı kaybetmek için oynuyorsun
içim acıyor sanki binlerçe bıcak yarası var vucudumda
binlerce acı gücümün yetmediği bir acı
ne çığlık atacak nede ağlayacak gücüm var .......
susmak ........
bütün acıların çığlık çığlığa haykırırken susmak ...........
ellerin soğukmu ......
sesin duyulmaz olur hayatmı hırsız ..
kadermi hırsız ..
senden çaldığı sadece bir sevgimi
gelmişinmi geçmişinmi geleceğinmi ..
rüyalarındaki sıcaklıkmı senden çalınan
seni bu soğukluktan kurtaracak kibrirtlerin yokmu
yokmu herkibrite sakladığın hayallerin
soğukluğa teslim ediyorsun herşeyini
yaraların uyuşuyor acılar hisedilmiyor
dönüp kendine baksan kan revansın
şuursuz bir acısızlık
hisedebilmek .......
senden çaldığı budur hayatın
hisedebilmek......
keşke sengibi unutabilsem herşeyi

-------------------


Unutma kolay olsa ASK`ın anlamı kalmazdı
ASK kolay olsa unutmak kolay olurdu

Gül (akgül)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1235
17 Temmuz 2008 Perşembe 13:25:02
“Geçmişin ölmek istemediği, geleceğin doğmayı reddettiği bir bölge”de, yaşlı adam kenarları iyice yıpranmış, sararmış Mushaf’ın önünde, kurumuş ve çatlamış dudaklarını kıpırdatıyor usulcacık. Mushaf’ın sayfalarını incitecekmişçesine özenle çevirip, ileri geri hafif kıpırdanışlarla, hayatın damarlarını çatlatacak bir coşkuyla okuyor.

Dünya kıpırdayan dudaklarının arasında kalmış ve okuduğu için dönüyor. Dünya vücudunun salınımlarına ayak uydurmuş da dönüyormuş gibi.

Mushaf’ın sayfalarını çevirmeye devam ediyor yaşlı adam. Zaman sayfaların arasında akıyor. Sayfayı çevirmezse tarih orada kalıverecek. Her şey susacak, her şey duracak, herkes zifiri bir suskuda yolunu kaybedecek…

Gözlükleri burnunun ucuna kadar düşmüş. Gözlerinin etrafında çukurlar bir anda ıslanıveriyorlar.

Gelini ve dört çocuğuyla aynı evde kalıyor.

Birazdan yemeğe oturacaklar. Kadın kaya gibi duran ekmekleri bir tencereye koyup suyun içinde yumuşatmaya çalışıyor. El-Halil’de kuşatma sürüyor çünkü. Uzun namlulu silahlar, evinden çıkan kim olursa olsun, alnına, kalbine buz gibi bir öpücük kondurup duvarın ötesine taşıyor.

Çocukların elleri taş tutabilecek kadar güçlü olsun diye, elinde ne varsa sofraya koyuyor kadın.

Mushaf’ın sayfaları arasında, hayatın damarlarına kan pompalamaya devam ediyor adam. O okuduğu için evleri kuşatılıyor. Okudukça kuşatmanın kalkmayacağının farkında. Okudukça aç kalacaklarının farkında. Okuduğu için oğlunun sofranın başında olamadığının farkında ve fakat hakikatin kutsal yüzünün hatırına okumaya devam ediyor.

Okumalı çünkü.

O okumazsa Kudüs sokaklarında koşuşturan çocuklar nefessiz kalıp bir kenara yığılıverecekler.

O okumazsa öksürüp duran “uzi”ler daha çok adamı yere serecek. O okumazsa yeryüzünün iffeti, Cenin’in yıkıntılarında gömülü kalacak.

Gürültünün gitgide sokaklara yayıldığı ve geçmişin bilge sözlerini bastırdığı bir şehirde, parlak sayfalı ve Allah lafızları kırmızı renkle belirginleştirilmiş Mushaf’ı okuyor genç kız.

O da kendi kuşatmasını yarabilmenin yolunu arıyor. Okullardan kovulmanın, ağabeylerin, hacı beylerin şirketlerinde ucuza çalıştırılmanın, günbegün yalnızlaştırılmanın arasında çıkabileceği bir boşluk peşinde.

O okumazsa onuru kırık kız babaları başlarını yerden kaldıramazlar.

Etrafına topladığı mahallenin çocuklarına, nebilerden şehrimizde kalan son sabırla, bıkmadan usanmadan Mushaf’ın incelikli, çarpıcı cümlelerini tek tek öğretmeye çalışıyor.

Filistin, İstanbul oluyor. İstanbul, Filistin…

Yaşlı adamın mırıltılarıyla, genç kızın sesi birbirine karışıyor. Mushaf’ın sayfaları çevriliyor. Bir sayfası Süleymaniye’de, diğer bir sayfası Hz. Ömer Camii’nde çevriliyor.

Evrensel bir inat, tüm kuşatıcıların dirençlerini kırıyor. Yaşlı adamın çukurlaşmış gözlerinde biriken yaş genç kızın beyaz ellerine damlıyor.

Yiğit (ts1112511870)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
307
17 Temmuz 2008 Perşembe 14:28:02

aşkmı hep uzak dursun bana

acı çekmekten başka birşey degil

Gül (akgül)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1235
17 Temmuz 2008 Perşembe 14:50:16
neden öyle diyorsun yiğit

Yiğit (ts1112511870)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
307
17 Temmuz 2008 Perşembe 14:51:58

eee öle işte artısını gören varsa anlatsın bana

ikna etsin

 

Gül (akgül)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1235
17 Temmuz 2008 Perşembe 14:57:27

ACININ YANINDA MUTLULUK DA VAR GÜZEL GÜNLERDE VAR HEYECAN VAR ÖZLEM VAR BEKLEMEK VAR RANDEVU SAATTLERİNİ.ONU GÖREBİLMEK İÇİN İMKAN YARATMAK VAR.HAYAL KURMAK VAR GÜZEL ŞEYLER İÇİN.

DİYE DÜŞÜNÜYORUM .AMA NİYETİM SENİ İKNA ETMEK DEĞİL.

 

Yiğit (ts1112511870)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
307
17 Temmuz 2008 Perşembe 15:07:43

hyr ya ikna kelimesi yanlış algılanmasın

aşkın mutluluk verdigini  ikna anlkamında yazdım sayın okuyucularımız

 

Türkan (meyyale)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
977
17 Temmuz 2008 Perşembe 16:28:42
merhaba arkadaslar.

Gül (akgül)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1235
17 Temmuz 2008 Perşembe 16:29:45
MERHABA HOŞ GELDİN NASILSIN TÜRKAN

Sayfa:54 - 55 - 56 - 57 - 58 - 59 - 60 - 61 - 62 - 63İlk sayfa « Geri · İleri » Son sayfa