|
Gönderen | Mesaj |
|
Bugra(together) (GLOBAL_PLAYBOY)
1235
|
|
11 Aralık 2005 Pazar
19:46:49
|
|
|
yeni gelen arkadaşlar hoşgeldiniz
|
|
|
12 Aralık 2005 Pazartesi
00:30:06
|
|
|
slm ben ceko hoşgeldim..
tam bir aşk çoçuğuyum...
|
|
|
24 Aralık 2005 Cumartesi
22:02:32
|
|
|
hoş gördük biraz geç oldu ama
|
|
|
Bugra(together) (GLOBAL_PLAYBOY)
1235
|
|
26 Aralık 2005 Pazartesi
00:32:50
|
|
|
geç olsun bizim olsun
farkedermi aledin
|
|
|
26 Aralık 2005 Pazartesi
01:19:26
|
|
|
tabi öyle olsun ne diimki
|
|
|
11 Ocak 2006 Çarşamba
09:53:33
|
|
|
... selam bende hosgodum ama benımkı harbıden gec oldu yaaaa. sız bırbırınıze gıdıp gelmeye baslamısınızdır  
|
|
|
14 Ocak 2006 Cumartesi
20:41:56
|
|
|
slm millet
mllet
nbrsiniz
hayat nasıl
|
|
|
15 Ocak 2006 Pazar
18:48:57
|
|
|
hakkaten mehmet sen iyice ç.kalelilere benziyosun he yapma böle konuşma
|
|
|
15 Ocak 2006 Pazar
18:50:09
|
|
|
hayat iyi taner ya öğrenci için olabilecek en iyi hayat şuan TATİL YANİ
|
|
|
Ramazan (yilmaz_ramazan)
1235
|
|
20 Ocak 2006 Cuma
15:24:43
|
|
|
arkadaşlar hoşbulduk bendee yeni üyeyim
|
|
|
22 Ocak 2006 Pazar
14:06:38
|
|
|
ehüehü
şu hayatta öğrencilik çok zor be hatice allh yardımcın
olcun.........
başarılar...........
başarılar bol tatilli günler...............
|
|
|
22 Ocak 2006 Pazar
18:15:12
|
|
|
herkese mrb
|
|
|
31 Ocak 2006 Salı
17:22:15
|
|
|
Bir gun, lisede iken,sinifimdan bir oglana rastladim eve donerken.
Kayl idi ismi.
Okuldaki butun kitaplarini sirtlamisa benziyordu.
Kendi kendime, "Neden biri okuldaki kitaplarini eve getirsin cuma aksami, gerçekten hafiz olmali bu oglan"
diye dusundum.
Benim hafta sonum pilanlanmisti bile ( partiler ve futbol, arkadaslarimla yarin ogleden sonra), omuzlarimi silktim ve yoluma devam ettim.
Yoluma devam ederken, bir gurup oglanlarin ona dogru kostuklarini gordum.
Onu itelediler, butun kitaplarini dusurttuler ve çelmeleriyle oglani çamur içine dusurttuler.
Gozlukleri uçup oglandan uç metre oteye çimene dustu.
Oglan basini kaldirdi, gozlerinde derin bir aci gordum.
Kalbim burkuldu oglancik için.
Ona dogru sekeledim, gozluklerini bulmak için emeklerken gozundeki bir damla yasi gordum.
Gozluklerini ona verirken "Serseri herifler" dedim.
Baska yapacak isler yok sanki. Bana bakti ve "Tesekkur ederim" dedi.
Kocaman bir gulumseme belirdi suratinda.
Gerçekten minnetkarlik ifade eden bir gulumseme.
Kitaplarini toparlamasina yardim ettim ve nerede oturdugu sordum.
Tesaduf ya, bize yakin oturuyormus.
Neden daha once gozume çarpmadin diye sordum.
Daha once ozel okula gittigini soyledi.
Daha onceden ozel okula giden bir arkadasim yoktu hiç.
Hep beraber eve yollandik ve kitaplarinin bir kismini ben tasidim.
Arkadas olunacak birine benziyordu.
Arkadaslarimla beraber futbol oynamak ister misin dedim.
Evet dedi.
Hafta sonunu beraber geçirdik, biraz daha tanidim Kayl'i, biraz daha ilindim ve arkadaslarim da ondan hoslandilar.
Pazartesi sabahi geldi, ve Kayl butun kitaplariyla okula donuyordu.
Durdurdum ve "Bu kitaplari hergun tasimakla guzel pazi yapacaksin" dedim.
Guldu ve kitaplarinin yarisini bana uzatti.
Ondan sonraki dort sene içinde Kayl ile çok iyi arkadas olduk.
Okulun son yilinda koleje gitmeyi dusunmeye basladik.
Kayl Georgetown kolejine karar verdi, bende Duke kolejine gidecektim.
Arkadasligimizin sureceginden emindim ve aramizdaki kilometrelerin bunu etkileyecegini sanmiyordum.
O doktor olacakti, bende futbol bursuyla iktisat okuyacaktim.
Kayl sinif birincisiydi.
Her zaman onun hafizligiyla girgir geciyordum.
Sinif birincisi oldugu için mezuniyet toreninde onun konusma yapmasi gerikiyordu.
Çok memnundum ortaya çikipta konusma yapmak bana dusmedigi için.
Mezuniyet gunu Kayl'i gordum.
Çok yakisikliydi kerata.
Lise boyunca gelisen ve benligini bulanlardandi Kayl.
Gerçekten olustu ve pazilasti ve gozlukler yakisti da oglana.
Butun kizlar seviyordu onu, ve benden çok kiz arkadasi vardi.
Bazen kiskandim onu dogrusu.
Bugun o gunlerden biriydi.
Heyecanli oldugunu sezdim yapacagi konusma dolayisiyle.
Sirtina yapistirdim bir tane ve " Aslan oglan,becereceksin, korkma" dedim.
Bana o minnetkar dolu bakisiyla bakti ve gulumsedi.
"Tesekkurler" dedi.
Bogazini temizledi ve konusmaya basladi:
Mezuniyet, bizlere buraya kadar gelmemize yardim edenlere tesekkur etme zamanidir.
Anneniz, babaniz,ogretmenleriniz, kardesleriniz, belki antrenorleriniz.
Fakat en çok arkadaslariniz. Birisiyle arkadas olmak o kisiye verebilceginiz en buyuk hediyedir.
Sizlere bir hikaye anlatacagim simdi.
Arkadasima inanilmaz bir ifade ile baktim, o, kalabaliga bizim ilk tanistigimiz gunu anlatirken.
Tanistigimiz gunun hafta sonu intihar etmeyi pilanlamis megerse.
Annesi sonradan okula gidip aci içinde onun dolabini bosaltmak zorunda kalmasin diye,
megerse ogun Kayl okuldaki dolabini tamamen bosaltmis ve eve tasiyormus.
Bana derinden bakti ve gulumsedi.
Sans olarak kurtarildim intihar etmekten.
Arkadasim beni kurtardi bu faciadan.
Topluluk mirildanmaya basladi yakisikli arkadasimin hayatinin en zor zamanini anlatmasina.
Annesi ve babasinin bana baktiklarini ve minnet dolu gulumsemelerini gordum.
O ana kadar durumun bu kadar onemli oldugunu anlamamistim.
Hareketlerinizin neticesini hiç bir zaman bosa vermeyin.
Kucuk bir mudahele, digerinin hayatini tamamen degistirebilir.
Iyiye veya kotuye.
Simdi iki sey yapabilirsiniz:
Bunu arkadaslariniza gonderebilirsiniz veya silebilirsiniz bilgisayarinizdan sizi hiç etkilememis gibi.
Gordugunuz gibi ben birinciyi sectim.
Arkadaslar melekler gibidir, bizi ayaga kaldirirlar kanatlarimiz uçmayi unutunca.
Ne baslangiç ne de son vardir.
Dun tarihtir.
Bugun hediyedir.
|
|
|
1 Şubat 2006 Çarşamba
09:03:13
|
|
|
Hasan Kaya'dan alıntıdır.
Saklısı gizlisi yok yaşadıklarımızın.
İşgüzarlıktır artık saklamak. Ayan beyan güngörmüş, güneş değmiş gerçeğimiz sığmıyor gizin karanlık bohçasına.
Nafile, edilmiş her söz, devinen beden, sallanan el kol, bizi anlatıyor. Gülüşümüz, yüzümüzün uçurumundan düşen, mendilimizde hüzün olan gözyaşı bizi anlatıyor…
Susarak anlatılan destanlar vardır bilene…
Onca güzellik içinde hiç zorlanmadan seçtiğimiz, eğilip kokladığımız çiçek, okuduğumuz kitap, yürüdüğümüz, yürümediğimiz yol bizi anlatıyor.
Karşılıklı oturduğumuz, yan yana düşüp yürüdüğümüz arkadaş, sarıldığımız kucaklayıp öptüğümüz dost bizi anlatıyor…
Yaşadığımız şehir, geldiğimiz köy, yüzdüğümüz deniz bizi anlatmak için sıraya giriyor. Yıkılmış evlerin kaldırımdaki molozu, su birikmiş yollar, dar sokakların tenha yalnızlığı, balkondaki begonyalar ve cam önlerindeki camgüzelleri…
Pencereden pencereye gerilmiş iplerde sakız beyazı çamaşırlar, tül perdedeki kuş, gecenin karanlık yüzüne çekilen kadife kalın perdelerin yalnızlığı bizi anlatıyor…
Küfür içinde iki yakası bir araya gelmeyen şehir, inen akşam, doğan gün, işsiz hovarda delikanlılar, aşifte kızlar, köşe başında dikilen travesti bizi anlatıyor.
Kan çanağı gözleri, sıska bedenleri yorgun, elleri kir pas içinde çocuklar, çocuk işçiler bizi anlatıyor.
Çingene pembesi masalları, kara yalanları anlatan kim, anlattığınız kim?
Söyleyin hadi, en sevdiğinizin aşkına, kimi kandırıyoruz kimi…
Sabahın erkeninde kalkmış gülen kargaları mı, denize küs, çöplüğe inen martıları mı, yoksa gidip gelmeyen turnaları mı?
Kara tahtaya ak yazı olan tebeşiri elinden düşmüş eğitmenler, sürmanşet bir gazete haberi olan vurulan aydınlar bizi anlatıyor…
Taş duvarında dikenli tel, demir kapıda paslı asma kilit Eylül sabahı, susan mavi ağlayan yeşil, yanan ormanlar…
Tarağı sakalında çember çeviren, bir elini cebimizde unuttu kapıp kaçan, takiyeci tarikatçı, yazı tura atan bankacı, Allah için üçe alıp beşe satan simsar bizi anlatıyor…
Susmayan umudum, yenilmeyen düşlerim, yaşama sevincim, güzel çocuklar, sevdiğim kızıl güller bizi anlatıyor…
Güzel günler de olacak diyor…
|
|
|
25 Mart 2006 Cumartesi
12:54:09
|
|
|
İtalyan yazar Lucianno düşünce suçlusuydu. 4m2 lik bir hücreye mahkum oldu, hem de tam 17 sene için ! O kahrolası hücreye yerleştiği birinci gün herşey normaldi.
Aradan birkaç hafta geçti.
Lucianno düşünmeye başladı "burada 17 sene nasıl geçer..."
Aradan aylar geçti. Sanki her geçen gün biraz daha mahkum oluyordu zavallı hücresinde. Bir sabah bir karıncanın burnunu ısırmasıyla uyandı Lucianno. Onu büyük bir titizlikle parmağının ucuna alıp "acaba" dedi. Acaba bu karıncayı yetiştirip kendime bir dost yapabilir miyim? Dedi. Kaybedecek hiçbir şeyi yoktu ve bunu denemeye değerdi. Karıncayı yanı başında duran küçük sehpaya koydu. Karınca karıncalığını yapıp, kaçmaya çalıştıysa da Luci bırakmadı onu. Etrafını çevirerek karıncanın kaçmasına engel oldu. Onunla konuşmaya ve onu eğitmeye kararlıydı. Başarabilse yalnızlığı sona erecekti. Karınca ile tam 3 sene uğraştı. Karşılıksız da olsa konuştu ve dertlerini anlattı ona. Bir de isim taktı karıncaya Tito.
Bir sabah Tito'sunun ona günaydın demesiyle uyandı Lucianno.
Bu duyabileceği en muhteşem sesti. Büyük bir heyecanla yatağından dışarıya fırlayıp bağırmaya başladı: konuştun, Tito sen konuştun. Nihayet konuştun. Günaydın, günaydın, binlerce günaydın dostum.
Artık bir dostu vardı Lucianno'nun ve bunu hiç kimse bilmiyordu. Tito'nun varlığı yazarın en büyük sırrıydı. Kimse duymamalıydı. Gardiyan duymamalı, bu rüya bitmemeliydi. Bu büyük dostluk tam 17 sene sürdü. Hiç kimse bilmedi Tito'yu. Lucianno, Tito'ya tüm bildiklerini öğretti. Konuşmayı, okumayı, yazmayı, dans etmeyi, şarkı söylemeyi, fikir üretmeyi... bildiği herşeyi öğretti. Kah ağladılar, kah güldüler.
Aradan tam 17 yıl geçti ve bir gün asık suratlı, soğuk yüzlü gardiyan kapıyı araladı. Hazırlan yarın çıkıyorsun dedi beton sesli gardiyan. Gardiyan gittikten sonra Lucianno ağlayarak karıncaya döndü "bitti Tito. Bitti büyük dostum. Yarın çıkıyoruz, yarın özgürüz." Dedi. Tito da ağladı. Yazar Tito'ya sordu, "söyle dostum yarın çıkar çıkmaz ilk ne yapalım?" Tito: "gidelim bir bara ve hayvan gibi içelim." Dedi. Gülüştüler. Sabaha kadar uyumadılar. Hayal kurup bu fare kapanından farksız lavabolu dikdörtgenin ilk defa tadını çıkarttılar. Bir anda sanki hücre genişlemiş gibiydi.
Sabahın ilk ışıklarıyla son kez açıldı demir kapı.. Kapıdan çıkarken son kez geri döndü ve ranzasına baktı İtalyan yazar. Sadece şu iki kelimeydi ağzından dökülen. "vay bee..." dışarı çıktılar.
Tito Lucianno'nun omuzundaydı. Sabahın körüydü ve mevsim kıştı. Kar lapa lapa yağıyordu. Lucianno bavulunu havaya fırlattı ve "özgürlük" diye bağırdı. Tito da bağırdı. Yağan kar umurlarında değildi. Yürüdüler, kara inat yürüdüler. Özgürlük sıcaklığına kar mı dayanır kış mı? ...
Nihayet bir barın önüne geldiler. Tito sordu: "şimdi biz buraya girebilecek miyiz?" avazı çıktığı kadar "biz artık özgürüz" diye bağırdı Lucianno. İçeri girdiler. İçeride sızmız kalmış üç beş adamla kasanın başında uyuklayan barmenden başka kimse yoktu. Bir masaya oturdular.
Bir ara Lucianno'nun gözü masanın yanındaki aynaya ilişti. Hapisten çıkarken yaptığı gibi yeniden mırıldandı, "vay bee". Saçları bembeyaz olmuştu, yüzü buruş buruştu. Yaşlanmıştı Lucianno. Tebessümüne aradan sızan birkaç damla gözyaşı karıştı. "barmen bize iki bira getir" diyebildi titrek bir sesle. Barmen yerinden fırlayıp biraları getirdi. Bir adamın iki bira istemesinin sebebini bilmiyordu. Bilmesi de gerekmiyordu, bilmek de istemiyordu zaten. Biraları bıraktı ve kuş tüyü kasasına geri döndü.
Lucianno omzundaki dostunu bardağın içine attı. İçtiler.. Tito da içti. İçtikçe keyiflendiler. Bir ara Tito, bardaktan fırlayıp masanın üzerinde dans etmeye başladı. Elini yüzüne koyup masanın üzerine abanmış olan Lucianno büyük bir gururla kendi yetiştirdiği dostunun dansını izledi. Bir an durdu ve "ne günlerdi be Tito" dedi. Dertleştiler, biraz sonra yine dans etmeye başladı.
Tito dans ediyor, Lucianno korkunç bir keyifle bu muazzam manzarayı izliyordu. Bunu mutlaka birilerine anlatmalıydı. İyi bir şey yapmanın belki de en keyifli yanıydı onu biriyle paylaşmak. Ama Lucianno bu keyfi 17 sene hiç yaşamadı.
Özgürlüğünün bu birinci gününde yıllarca gizli tuttuğu bu büyük ve onur verici sırrı birileriyle paylaşmalıydı.
Etrafına baktı.
Barmenden başka kimse yoktu. "barmen, barmen!" diye seslendi.
Barmen yarı uykulu, Lucianno'nun masasına geldi. Lucianno dans eden Tito'yu işaret ederek, büyük bir heyecanla "barmen şuna bir baksana, şuna bir bak..." dedi.
Barmen sessizce parmağını Tito'nun üzerine götürdü.
"çok affedersiniz beyefendi" diyerek karıncayı ezdi...
|
|
|
17 Temmuz 2006 Pazartesi
12:02:48
|
|
|
slm neyaparsınız breee
|
|
|
20 Temmuz 2006 Perşembe
18:53:55
|
|
|
angelina bazen gerçekten güzel şeyler yazıyosun...ama okadar uzun oluyoki bakınca gözüm korkuyo okumayı çok seviyorum ama herzaman hakverirsinki zaman yetmeyebiliyo....
|
|
|
20 Temmuz 2006 Perşembe
23:31:28
|
|
|
SENDE BENİM TAKTİĞİ UYGULA BEA
HİÇ OKUMADAN ÇOK GÜSEL Bİ YASI ÇOK ETKİLENDİM YAS BEA
BAK BU TAKTİĞİ UYGULA KESİN SONUÇ VERİYO BEA
|
|
|
22 Temmuz 2006 Cumartesi
19:52:01
|
|
|
BENDE ANLAMADIM CİDDEN BEA
MUARAT GALİBA SENİ ARKADAŞ YENİ FALAN SANDI HERALDE BEA
DOĞRUMUDUR HASAN KARDEŞ
|
|
|
22 Temmuz 2006 Cumartesi
20:01:10
|
|
|
slmm herkese askerlik yasamıma 3 günlügüne ara verdim vatan tehlikede söylim herkese merhaba
|
|
Mesaja cevap yazmak için gruba üye olmanız gerekmektedir.
|
|