HÜZÜN BAHÇESİ > Mesaj Panosu > gelişlerin

gelişlerin


GönderenMesaj

Cristian (cristian)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
287
27 Mart 2009 Cuma 20:07:42
Gelişlerin,
en güzel hediyendir yüreğime..
Kim derdi ki,o ceylan gözlerin,
kanayan bir yara iken ciğerimde,
ben sonuna dek ömrüme,
sensizliği işleyeceğim..


Sen hayallerimde yetişen çiçektin,
şimdi dokunsam,
tutuşacak her yerim...

Üşüyorum..
Gittiğin eylülü yaşıyor yüreğim..
Bu kaçıncı senesi olmayışının..
Bu kaçıncı gecesi sana tutsak oluşumun,anımsamıyorum..
Daha çocuk yüreğimi bırakırken ellerine,
Bir ömür sensiz kalacağımı,
Bilemedim..bilemedim..

Onur (firegod)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1793
27 Mart 2009 Cuma 22:07:11
eline koluna yüreğine sağlık özden...

Cristian (cristian)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
287
27 Mart 2009 Cuma 22:21:20
sagol onur teşekkür edrim hoşgeldin

Cristian (cristian)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
287
27 Mart 2009 Cuma 22:26:13

Gücü harflere yeten bir cümle aciziyim. Ne ye yarar hiç okunmayacak romanı yazmış olsam. Yada hiç olmasam! Kelimelerimi yiyen bir kurtken hüzün, dilimi cümleye yaslayamam. Bu yüzden hep devrilir kelimelerim. Ağır aksak bir dil sürçmesi bulur hikayemi ve kalem en çok bu yazgıya yenilir.


Kimseler bilmez aslını. Zordur kırmızı ışıkların durmamak için varolduğu bir şehirde, soluklanacak cümle kurmak. Birbirini ezerek koşan harfler,
s
ayfada hep aynı bağırışlarda, ``neden geldim``!..
Cevabı olmayan soruları yalanlayan en büyük doğrudur, yirmi dokuzu da birbirine anlamsız bakan alfabe. Sen nerden geldin der gibi bakarlar anlamını anlayamadıkları cümlelerle beraberliklerine.


B
azen olur. Bülbül susar, gül kokusunu için(m)de tutar.
Ucu sivrilen kalemin neden kırıldığını anlayamaz yazar. Mürekkebi kan olur,
yazmak en soğuk duruş yüzünde.Ve küser ölüm, cansız bir kalemde tekrar edilen eceline.


A
ltı çizili yazmak vardı,önemli notlar düşmek soluk sayfalara.
Yaşamak vardı silginin kendi bozuğunu düzeltemediği soru işaretsiz bir imlada.
Ama olmadı&Kalem kustukça içindekini, sızlandı harfler. Ne gariptir önü kesik cümleler uzun zamandır hep bu hal üzereler&


Be
n anlattım bunları. Geç kalınmış gecelerde, göğe esir ay`ın izinde.
Bilseydim sıra bana gelecek, hüznü malum duruşlarda keserdim kelamın bileğini. Ardına üç nokta koyduğum yazgımda silerdim, inadıma acı yazan kalemin alfabesini&


Ka
ldırım üstü düşlerimi yazdım sayfalara. Kederi yaktım, elde var hüznü düş tacirlerine sattım. Konuşurken çıkmayan sesimi, kalemimle kalabalık gösterilere bağırdım&
Bela a
şkın ta kendisi!
Kundaklanan cümlelerle yazılıyor devrik romanım.Bana kalan nizamı bozuk bir sayfayken, acıyı cümleme ayraç yaptım..


D
il,
bilgisinden sınandı.Alfabe eksik var mı sorgusunda harflerinden.
Hepsi tamamdı ..
Ve lakin bir tek gariplik vardı..
Yazılanlar yazıcıdan çokça uzaktaydı&


Alintidir..

Onur (firegod)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1793
27 Mart 2009 Cuma 22:33:53
Hoşbulduk özden ara ara bazılarımızdan ole güzel yazılar çıkıyoki onları bir ara biraraya getirecem o zaman bir insan bir anda bie çok şekilde nasıl o kadar çok olay içerisinde olur onun izahını vermek için 1 ay zaman isteyecem...Bu en son yazı ile en son darbeide sen vurdun be ablam...

Cristian (cristian)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
287
27 Mart 2009 Cuma 23:30:16



Cristian (cristian)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
287
27 Mart 2009 Cuma 23:32:38
ağlama onur tamam hüzün yok

Onur (firegod)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1793
28 Mart 2009 Cumartesi 22:25:27
ne yapayım başka özden...

Abdullah (candaş)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
2062
28 Mart 2009 Cumartesi 23:07:00
Kırmızı Gülüm

Hüzün çiçeğim
Kırmızı gülüm...
Yollarına sürgünüm.
Hangi hoyrat el dalından kopardı
Hazan bağlarında seni yanlız bıraktı
Haydi uzat ellerini tutayım..
Bir dem olsun gel bağrıma basayım
Sitemleri gönlünde, bir sabır taşı
Düçar olmuş dertlere döker göz yaşı
Şenlensin gönül aynan, son bulsun hüzün
Nurlara gark olasın,bahar olsun güzün
Salında gel meydana alem güzel görsün
Bu ne işve bu ne naz inan sen bir ömürsün
Nice bülbül feryat eder bir tebessümüne
Sabret sana da güler kader döner tersine...
Hüzzam şarkıların nağmesi sen
Sevdalı türkülerin ezgisi sen
Yoluna bir değil bin can feda olsun
Dileğim kırmızı gülüm her dem mutlu olsun

Onur (firegod)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1793
28 Mart 2009 Cumartesi 23:25:08
arkadaşlar nerdesiniz ya nerelere kayoldunuz...

Sibel (bibik)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
233
29 Mart 2009 Pazar 12:31:50

Onur (firegod)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1793
29 Mart 2009 Pazar 17:58:02
sibel güzeldi...

Sibel (bibik)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
233
30 Mart 2009 Pazartesi 18:25:11



 

Öpüyorsam ayrılığı gözünden
Geçiyorsam bir çiçeğin özünden
Görüyorsam gözlerinin içinden
Sana olan sevdamdandır bilesin
Meğer ne yalnızız insan olmuşsak
Yaprak gibi dalda sessiz solmuşsak
Yeri gelmiş acıyada gülmüşsek
Sana olan sevdamdandır bilesin
Karşılıksız sevebilmekse sevda
Gerçek seven küle dönmüş her çağda
Elim kolum bağlanmışsa kıyında
Sana olan sevdamdandır bilesin


Cristian (cristian)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
287
30 Mart 2009 Pazartesi 20:25:09

Biliyorum, kolay değil yaşamak, Gönül verip türkü söylemek yar üstüne; Yıldız ışığında dolaşıp geceleri, Gündüzleri gün ışığında ısınmak; Şöyle bir fırsat bulup yarım gün, Yan gelebilmek Çamlıca tepesine... Bin türlü mavi akar Boğaz'danHer şeyi unutabilmek maviler içinde. Biliyorum, kolay değil yaşamak; Ama işte Bir ölünün hala yatağı sıcak, Birinin saati işliyor kolunda. Yaşamak kolay değil ya kardeşler, Ölmek de değil; Kolay değil bu dünyadan ayrılmak.

Cristian (cristian)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
287
30 Mart 2009 Pazartesi 20:26:02
Hiç olmazsa unutmamak isterdim.
Eski geceler, sevdiklerimle dolu odalar...
Yalnız bırakmayın beni hatıralar.
Az yanımda kal çocukluğum,
Temiz yürekli uysal çocukluğum...
Ah, ümit dolu gençliğim,
İlk şiirim, ilk arkadaşım, ilk sevgilim...
-Doğduğum ev. Rahatlıyacak içim duysam
Bir tek kapının sesini.
Arıyorum aklımda bir ninni bestesini...
Böyle uzaklaşmayın benden, yaşadığım günler.
Güneş, getir bir bayram sabahını.
Açılın açılın tekrar
Çocuk dizlerimdeki yaralar,
Hepiniz benimsiniz:
Mektebim, sınıflarım, oturduğum sıralar...
Yalnız hatırlamak hatırlamak istiyorum
Nerde kaldı sevgilim, seni ilk öptüğüm gün,
Rengine doymadığım o sema,
Ahengine kanmadığım ırmak.
Bırakıp herşeyi nereye gidiyorum?
Neler geçmişti aklımdan,
Nedendi ağladığım, nedendi güldüğüm?
Ah nasıldı yaşamak?

Cristian (cristian)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
287
30 Mart 2009 Pazartesi 20:27:28
masum ojeli            
fakir kız bebeklerine benzeyen ellerinle
yolunu şaşırmış bir kelebeğin öncülüğünde
nasılsa herşey aşka varır,der  gibisin.

parçalanmış çiçeklerin
sevinç çığlıklarındaki mutluluğu
görüp görüp yitirir gibisin.

güllere ayrılık taşır gibisin.

http://img2.blogcu.com/images/d/u/n/dunyammm/dreamingthroughthewaveswc8.jpg

aşk için kötü olmayı seçtim
kavuşmaların önünden koştum hep
acısını senden çıkarttım
içine çekmeye unuttuğun kalbinden

son gece anladım
bu sessizlikten bir yangın kuşu doğacak
çatlamaya koşan bir at,hırpalanmış
unutmuş yarışını

aşk için kötü olmayı seçtim
sahipsiz yüzlerimin tuzağına düşürdüm seni
özlemini büyük tuttum tenimizin uyumundan

sevdikçe öldüren aşk için
kötü olmayı seçtim...

Cristian (cristian)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
287
30 Mart 2009 Pazartesi 22:25:34

Onur (firegod)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1793
30 Mart 2009 Pazartesi 23:49:38

Zamanin birinde hükümdarın biri bir yarışma düzenlemis. En güzel mutluluk resmi yapan kisi en büyük ödüle hak kazanacakmış. Duyuru tüm ülkeye yayılmış. Ne kadar ressam varsa hepsi hazirlanmaya başlamışlar. Çok güzel eserler ortaya çıkarmışlar. Kimisi dingin bir göl resmi yapmış, kimisi doğadan güzel bir kesit hazırlamış, kimisi deniz manzarası oluşturmuş, kimisi aşkı resmetmiş, kimisi sevgiyi.. Günlerce süren çalışmalar sonrasında yarışma günü gelmiş çatmış. Onlarca ressamın eserleri hükümdara sunulmak üzere sergilenmiş. Hükümdar hepsini tektek incelemiş ve içlerinden birini seçmiş.

Seçtiği resim adeta bir kaos ortamını yansıtmaktaymış. Resimde fırtına öncesi karanlık, rüzgarın şiddetini ifade çizgiler, bir çağlayan ve adeta kontrolsuzca akan bir nehir ve nehrin hemen dibinde bir ağaç. Ağacın üzerinde bir kuş yuvası, yuvanın içinde 3 tane yavru kuş ve annelerinin onları beslerkenki “an“ resmedilmişti.

Hükümdar bu resmi yapan ressamı çağırır ve onun resmini “mutluluk“ resmi olarak seçtiğini ilan eder. Bu seçimin ardından büyük bir uğultu kopar diğer ressamlar arasında. Bir türlü anlayamazlar neden hükümdarın bu resmi seçtiğini. Onlara göre bu resmin neresi mutluluk ifadesidir, resmin bir kaos ortamından farkı yokturki. Resim insanda mutluluk yerine korkuyu çağrıştırmaktadır yine onlara göre.. Ve hükümdara sorarlar neden bu resim diye ?

Hükümdar cevap verir ; “Gerçek mutluluk kaos ortamında dışarda olandan etkilenmeden , geçirgenliğini koruyarak, huzur içinde hayatına devam edebilmektir “ der.

Gerçek mutluluk; iç dünyamız ile dışarda olanlar arasında uyum sağlayabilmektir. Dış dünyamızda bizden bağımsız oluştuğunu zannettiğimiz deneyimlerimiz aslında bizimle yakından ilintilidir. Olmakta olan deneyimlerimizi bizim yarattığımızdır. Biz kendi iç dünyamızın ihtiyaçları ile tamamlanmak ihtiyacındayızdır. Dolayısıyla başımıza gelen her şey aslında bize bizimle ilgili bir şeyleri işaret eder. Ve hayatımızdaki herkes bu anlamda görevlidir. Tıpkı bizimde onların hayatında görevli olduğumuz gibi. Biz bu gerçeği farkedene kadar olana karşı direniş gösteririz, olanı olduğu gibi kabul etmeyiz, olana teslim olamayız.

İç dünyamızdaki bu karşıt durum bizim iç çatışması yaşamamıza ve iç diyalog yapmamıza neden olur. Zihnimiz sürekli gelecek ve geçmiş senaryoları ile doludur. Sürekli olayları zihnimizde defalarca yaşar , veremediğimiz tepkilerimiz vermeye çalışırız ama olan olmuştur ve artık zihnimizde verdiğimiz yanıtların hiç bir anlamı yoktur. Tam tersi bu durumu gerçeği deneyimlerken başaramadığımız içinde kendimize kızgınlık duyar, kendimizi sabote ederiz.

Tüm bunlar yetmezmiş gibi dış dünyamızı kontrol etmeye başlarız. Bizi mutlu edeceğini düşündüğümüz her şeyi oluşturmaya çalışırız. Mutluluk için bir sürü şart koşarız ancak bazen onların hepsine de sahip olsak yine de mutlu olamayız. Çünkü her zaman koşullar değişir ve biri biterken öbürü başlar.

Oysaki gerçek mutluluk kendi iç dünyamızın yarattıkları ile uyum içinde olup, bize işaret edilen gerçeklerimizi farkedip, kendi rolümüzü kabullenip olana teslim olabildiğimizde oluşur , artık içimizde direnecek hiç bir şey kalmamış demektir. İşte o “an” direnişin yerini mutluluk alır, hiç bir koşul olmaksızın.

Bazen dış dünyamızda bizden bağımsız gelişen olaylar da vardır. Bunlara tabiat olaylarını, savaşları, salgın hastalıkları örnek verebiliriz. Ekolojik dengelerin korulabilmesi için bizim dışımızdaki olaylara da uyum sağlamamız önemlidir. Bu uyumu ancak kendi içimizdeki dengelerimizi kurarak başarabiliriz. Çünkü bu kez , her olan tıpkı bizim bireysel yaratımlarımız gibi tüm insanlığın oluşturduğu kollektif bilincin yaratımıdır. Bu kez kabullenmemiz teslim olmamız gereken gerçek budur. Olan olmaktadır. İşte gerçek mutluluk için bize düşen olanı görüp yapmamız gerekeni yapabilme cesaretini gösterebilmektir. İşte içimizde dokunduğumuz bu güç gerçek mutluluğumuzdur. Dışardaki koşullar ne olursa olsun..

Peki siz şimdi o hükümdarın yerinde olsaydınız aynı resmi seçermiydiniz ?

Yemliha (gülbahçeli)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
5437
11 Nisan 2009 Cumartesi 00:42:39

ARA
Yorgun bir hasretle dönersen bir gün
Beni burda değil kalbinde ara! ..
Ne kadar yıkılmış olsan da o gün
Beni bende değil kendinde ara! ..

Saçında beyazlar taradığın gün
Maziyi yeniden aradığın gün
Hıçkıra hıçkıra ağladığın gün
Beni gözyaşında, gözünde ara

Onur (firegod)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1793
11 Nisan 2009 Cumartesi 17:32:36
güzel şiir...

Sayfa:1 - 2 - 3İlk sayfa « Geri · İleri » Son sayfa