Üniversiteler > Bölümler > YTÜ Yapı Fiziği > Mesaj Panosu > :(

:(


GönderenMesaj

Özcan (ozcankasli)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1235
21 Nisan 2005 Perşembe 09:14:20
Oğlum kıllığına mı attın bu fotoğrafları.Biz çalışalım siz gezin tozun Ortaköylerde oh be.Bizim de canımız çekti.Bana ne ben de isterim. Benim için de özel bi gezi ayarlansın.Yetkili mercilere başvuru yapıcam.Bu haksızlık.

Özcan (ozcankasli)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1235
21 Nisan 2005 Perşembe 09:16:24
Fenerbahçe'yi evinde 4-3'lük skorla geçen Beşiktaş'da soyunma
odasında tatsız anlar yaşandı. Son 20 dakika Beşiktaş kalesini koruyan
Pancu, 4.golü atan Koray'ın üstüne yürüdü. Olayı araya giren arkadaşları
büyümeden önledi.

Pancu'nun, Koray'a:

- "Hani gol atan kaleyeydi? Neden gol attıktan sonra kaleye geçmedin
şerefsiz. Bi tane de ben çakacaktım90+5de!"

diye çıkıştığı öğrenildi.


Olayla ilgili açıklama yapan Teknik Direktör Rıza Çalımbay: "Olmaması
gereken bir hadise. Her ailede böyle şeyler olur. Bu tip olayların önüne
geçmek için bir takım düşüncelerimiz var. Bundan sonra Fener maçlarında ya
dönüşümlü kalecilik sistemi getireceğiz yani herkes 10 dakika kalede
duracak. Veya Fener maçlarına kalecisiz çıkmayı da
düşünebiliriz" şeklinde konuştu.

Maçtan Notlar:

Maçın 90+4üncü dakikasında ilginç bir gelişme yaşandı. Kalede
durmaktan sıkılan Gabriel Daniel Pancu:

-"Kaleci oyuncuyummm,kaleci oyuncuyuuuuum."

diye bağırarak Fener sahasına doğru hücuma geçti. Fekat arkadaşları "Ayıp
olur karşı takım zati zayıf. Çıkma"
diye onu kaleye geri gönderdiler.

Özcan (ozcankasli)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1235
21 Nisan 2005 Perşembe 14:14:23
Madde 3: Çocuk yüzmeyi çabuk öğrensin diye babası tarafından kucaklanıp denize atılır. Türkiye'de babalar sahillerin olmazsa olmazlarıdır. Yüzme öğrensin diye çocuklarını kucaklar ve 'Sıkma kendini, rahat bırak' diye suya atarlar. Bahane de hazırdır. 'Olur mu? Bak Rusya'ya. Orada çocukları doğar doğmaz havuza atıyorlar, yüzmeyi öğrensin diye.Olimpiyatlarda
görüyoruz herhalde...'

Madde 7: Hesap ödeyen erkek, hesabı ödemek için gereken işlemi masanın altında yapar. Türk erkeği ödediği hesabı masadakilerin görmesini istemez. Eğer görürlerse ayıp olacağını düşünür ve karşıdakilerin 'Ulan amma da görgüsüz herif, hem ısmarlıyor hem de hesabı gözümüze sokuyor' demesinden
çekinir. Böyle bir davranışa bir de Eskimo erkeklerinde rastlanılabilir.Hesabı açıkta ödeyen Eskimo'nun eli haliyle donacaktır.Hesabı ödemek için kavga edenler de sadece Türklerdir. Genellikle de en züğürt olanı en fazla gürültüyü çıkarır.

Madde 11: Türkiye'de ilk, orta, lise, üniversite, yüksek lisans, doktora fark etmez, sınav kağıtları dağıtılırken, bir öğrenci mutlaka 'Hocam istediğimiz sorudan başlayabilir miyiz?' sorusunu sorar. Aynı öğrenci, öğretmen haftaya sınav yapacağını bildirdiğinde 'Kaçıncı sayfaya kadar sorumluyuz hocam?' sorusunu soran ama yine de sınava çalışmayan
öğrencidir.

Madde 25: Tüm ısrarlara rağmen misafir 'Yemeyeceğim, yeter!' diyorsa, ev sahibi son kozunu değerlendirir ve ilahi gücü cümle içinde kullanıp 'Bak Allah'ın adını verdim' diyerek misafiri köşeye sıkıştırır. Misafir bunun üzerine midesi dolu olsa da, ilahi kudret korkusundan mıdır, kaçış yolu kalmamasından mıdır, ne var ne yoksa bir çırpıda yer.

Madde 31: İşyeri açılışının yapıldığı gün satılan ilk üründen elde edilen para (siftah parası) bereket getireceğine inanılıp çerçeveletilir ve işyerinin duvarına asılır. İşyerleri açılışı çok önemlidir. Alışveriş yapanlar ürünlerin gerçek karşılığını değil, gönüllerinden geçeni kasaya bırakırlar. İlk alışveriş parası herkese gösterilir.

Madde 34: Üzerinden araç geçsin ve temizlensin diye işyeri paspasları cadde ortasına fırlatılır. Sinek avlayan esnaf Türkiye'de temizlik hastası kesilir. Alır eline hortumu baştan aşağı dükkanının bulunduğu caddeyi, kaldırımları bir güzel sular. O da yetmez, yandaki caddeleri ve sokakları da sulamayı iş edinir. O arada paspaslar da temizlikten payını alır.

Madde 42: Misafirlikte kolonya ikram edilirken büyüklerin ellerine, çocukların kafasına dökülür.

Madde 46: Durakta değil de, her el kaldıran yolcu gördüğünde duran otobüse 'halk otobüsü' denir. Halk otobüsü, belediye otobüsünün aksine, halkı kırmaz, durur. Halk otobüsünün belediye otobüsünden tek farkı budur.

Madde 49: Şehirlerarası otobüs yolculuklarında kan bağı yoksa (karı, koca,yeğen, yenge gibi) bayan yanına erkeğin oturması firma tarafından kabuledilmez. Türkiye'de en önemli namus bekçileri otobüs muavinleridir.
Muavinlere göre birbirlerini hiç tanımayan iki karşı cinsin, mesafe olmaksızın seyahat etmesi, ateşle barutun birbirine bitişik iki koltuktan bilet alması gibi bir şeydir. Buna asla izin vermezler. Ancak gidilecek yol boyunca erkeğin yanına oturtmadıkları genç kızı kesmeyi de ihmal etmezler.

Madde 63: Gelinin belinde yer alan kırmızı kuşak bekareti simgeler.Damadın elbisesi üzerinde renkli bir çaput parçası, herhangi bir işaret bulunmadığından cinsel geçmişi hakkında fikir yürütmek mümkün değildir.
Aslında şimdilerde bu geçmişle pek ilgilenen de yoktur.

Madde 64: Kafa bir yere çarptığında şişmesin diye çiğnenmiş ekmekle ovalanır. Türklerin 'Kendi kendine tedavi' yöntemleri sadece bunlarla bitmez. Ağrıyan yere sıcak tuğla konur. Isıtılmış çay bardakları ile sırt çekilir. Arpacık çıkmış göze sarmısak sürülür. Sarılık olmuş kişiye kendi idrarı içirilir. Kesilen ve kanayan yere tütün basılır. Paslı çivi batan
yer sopayla dövülür. Burkulan yere biftek bağlanır. Yanan yere diş macunu sürülür. Bu tıbbi tedavi yöntemlerinin
hikmetlerinden sual olunmaz.

Madde 66: Bütün ilaçlar buzdolabında saklanır. Buzdolabının kola, su,gazoz koyulan bölgesi ilaçlara yetmeyince, ilaçlar yumurtaların bulunduğu alanda, kurumuş yarım limonlara komşuluk yapar.

Madde 75: Sokak ortasında aşka gelip sevişen, kedi, köpek, at gibi hayvanlar önce 'Hoşt, kışt, pişt, aloooo' denilerek uyarılır. Sevişme halinin devam etmesi durumunda hayvanlar sopa benzeri bir cisim kullanılarak ayrılır. Üç-beş güvercin bir araya gelip, buldukları kırıntıları kafalarını delirmişçesine öne arkaya sallayarak tetikte yerken, kendilerine doğru aniden koşan birini gördüklerinde topluca kaçarlar. Güvercinler neden böyle bir davranışla karşılaştıklarını anlamazlar. 'Kışşşt' diye ses çıkarıp güvercinlerin ortasına dalan bir Türk'ün de pek anlaşılacak bir hali yoktur zaten.

Özcan (ozcankasli)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1235
21 Nisan 2005 Perşembe 17:20:21
Bir universite profesoru ogrencilerine su soruyu sorar;
-'Var olan herseyi Tanrimi yaratti?'
Cesur bir ogrenci ayaga kalkar ve yanitlar.
-'Evet herseyi Tanri yaratti!'
Profesor sorusunu yineler ve ogrenci yine 'evet efendim' diye yanitlar. Profesor devam eder;
-'Eger herseyi yaratan Tanri ise ve seytan var olduguna gore seytani da Tanri yaratmis olur ve calismalarimizda uyguladigimiz 'Kesinlestirme'
prensibine gore de Tanri seytandir. Ogrenci boyle bir onerme karsisinda sasirir ve yerine oturur.Profesor ise ogrencilerine bir kez daha Tanri'nin icindeki kaderin bir efsane oldugunu kanitlamaktan oturu oldukca mutludur. Bu arada bir ogrenci ayaga kalkar ve;
-Bir soru sorabilirmiyim profesor? der.Profesorde sorabilecegini soyler.
Ogrenci ayaga kalkar ve 'Soguk varmidir? diye sorar.
Profesor; Nasil bir soru bu boyle,tabiki vardir ' diye yanitlar. 'Sen hic soguktan usumedinmi?'
Ogrenci ; -'Aslinda, fizik yasalarina gore soguk yoktur. Yasamda/realitede biz sogugu sicakligin yoklugu olarak dusunuruz.Herkes veya nesneler o enerji oradaysa veya bir sekilde enerji iletiyorsa onu deneyimler. Ornegin,Absolute 0 (-460 derece F) sicakligin kesin yoklugudur (hic olmadigi seviyedir). Tum maddelerin bu seviyede reaksiyon verme ozellikleri bozulur ve degisir. Soguk yoktur, o yalnizca sicakligin yoklugunda duyumsadiklarimizi tarif etmek icin yarattigimiz bir kelimedir' der ve devam eder,
- Profesor, karanlik varmidir?
Pofesor ;
-'Tabiki vardir'. Ogrenci yanitlar,
-'Korkarim gene yaniliyorsunuz efendim.Cunku,Karanlik ta yoktur.Yasamda/realitede karanlik isigin yoklugudur.Biz isik uzerinde calisabiliriz ama karanligi calisamayiz.Gercekte,biz Newton'un prizmasini kullanarak beyaz isigi kirar ve renklerin cesitli dalga uzunluklari uzerinde calisabiliriz.Ama karanligi olcemeyiz. Bir basit isik isini karanlik bir mekani aydinlatarak karanligi kirmis olur yani karanligi gecersiz kilar. Siz belli bir mekanin/uzayin ne kadar karanlik oldugundan nasil emin olursunuz? Isigin miktarini olcersiniz! Bu dogrudur degilmi? Karanlik insanlik tarafindan, isigin olmadigi yer/mekan icin kullanilan bir kelimedir. Son olarak ogrenci profesore gene sorar;
-'Efendim seytan varmidir? Bu kez profesor pek emin olamamakla birlikte yanitlar;
-'Tabiki, acikladigim gibi, biz onu her gun ,her yerde onu goruruz.Seytan/kotuluk bir kisinin baska bir kisiye her gun sergiledigi insaniyetsizliginin bir ornegidir.O, dunyadaki islenmis tum suclarda,siddette yer alir. Bunlarin tumu seytanin kendisinden baska bir sey de degildir.' der.
Ogrenci devam eder;
-'Seytan yoktur efendim. Yani o kendi basina yoktur. Seytan basit olarak Tanrinin yoklugudur.O aynen karanlik ve soguk ta oldugu gibi insanin tanrinin yoklugunu tarif etmek uzere yarattigi bir kelimeden ibarettir.Tanri seytani yaratmadi. Seytan/kotuluk insanin tanrisal sevgiyi yureginde duyumsamadigi zaman deneyimlediklerinin bir sonucudur.O aynen sicakligin olmadigi yere gelen soguk ya da isigin olmadigi yere gelen karanlik gibidir.
Profesor yerine oturur. Genc ogrencinin adi Albert Einstein'dir.